ATA-GENÇ
|
| | Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Okay
Mesaj Sayısı : 639 Yaş : 36 Nerden : Samsun Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 12:20 | |
| esirgemem sözümü çıkıp gelse de ölüm geri götüremez adımlarımı ve yıldıramaz hiçbirsey, gülüm ne dikenler bıraktım ardıda ne dikenler ki uçları hala kanıyor ayaklarımda, oysa karanfiller ekmiştim yollara, aşk ile mızrap vurup sevdalı sazıma, kavgamı türkülemiştim, yarın bakışlı çocuklara ve semahlar dönmüştüm turnalar gibi hak aşkına halk aşkına, kim söyleyebilir öldüğümü kim, siz türkü gibi dağılırken dağ yollarına ve toprak gibi yeşerirken memleketim, kim söyleyebilir solduğumu kim... BEN ÖLMEDİM Kİ......
Denizlerin dalgasıyım Ben halkımın kavgasıyım Yarınların sevdasıyım YENİLMEDİM Kİ.....
- Alıntıdır - | |
| | | Okay
Mesaj Sayısı : 639 Yaş : 36 Nerden : Samsun Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 12:23 | |
| En uzun koşuysa elbet Türkiyede de Devrim, O, onun en güzel yüz metresini koştu En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak ... En hızlısıydı hepimizin, En önce göğüsledi ipi... Acıyorsam sana anam avradım olsun, Ama aşk olsun sana çocuk, AŞK olsun! | |
| | | Okay
Mesaj Sayısı : 639 Yaş : 36 Nerden : Samsun Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 12:25 | |
| İşte geldik gidiyoruz Hoşçakal kardeşim deniz Biraz çakılından aldık Hoşçakal kardeşim deniz Biraz masmavi tuzundan Hoşçakal kardeşim deniz Sonsuzluğundan birazcık Hoşçakal kardeşim deniz Birazcıkta kederinden Hoşçakal kardeşim deniz Birşeyler anlattın bize Hoşçakal kardeşim deniz Denizliğin kaderinden Hoşçakal kardeşim deniz
Biraz daha umutluyuz! Hoşçakal kardeşim deniz Biraz daha adam olduk Hoşçakal kardeşim deniz İşte geldik gidiyoruz Hoşçakal kardeşim deniz | |
| | | Okay
Mesaj Sayısı : 639 Yaş : 36 Nerden : Samsun Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 12:34 | |
| Deniz olmanın anlamı, tespit yapmak değil, devrim yapmaktır.
Deniz olmanın anlamı, bayrağı dik tutmaktır.
Deniz’i okuyan, Deniz’i tanıyan, Deniz’i anmaya çalışan herkesin kendisine şu soruyu sorması gerekir:
“Deniz olabilecek miyim?”
Deniz olmayı hedeflemedikten sonra Deniz’i okumanın ne anlamı vardır ki?
Öyleyse soruyoruz:
Deniz olabilecek miyiz?
Soldan sağa, sağdan sola sallayabilecek miyiz bayrağı?
Bayram yerine gider gibi gidebilecek miyiz darağacına?
Devrimciliğimizin olanca sıcaklığıyla kucaklayabilecek miyiz sevdiklerimizi?
Sayımızın azlığına...
Düşmanın çokluğuna...
Bakmadan... Bıkmadan... Usanmadan... Yılmadan... Yorulmadan...
Önümüze çıkan bütün düşmanların hakkından gelebilecek miyiz?
Yaşımız ne olursa olsun ülkemizin bağımsızlığına kendimizi feda edebilecek miyiz?
Deniz’i yitirişimizin 35. yılında bu sorular güncelliğini çok daha fazla koruyor.
Erkin kardeşimin dediği gibi:
“Deniz olmak kolay değildir; ama Deniz olmadan da vatanı yaşatmak mümkün değildir.”
Vatanı yaşatmayı kafasına koyanlar sadece ve sadece damarlarındaki asil kana inansınlar yeter... | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 17:17 | |
| bana bu şarkı deniz Şafak Türküsü - Ahmet Kaya
Beni burada arama Arama anne Kapıda adımı sorma Saçlarına yıldız düşmüş Koparma anne ağlama. Kaç zamandır yüzün traşlı Gözlerim şafak bekledim Uzarken ellerim kulağım kirişte Ölümü özledim anne. Yaşamak isterseken delice Ah.. verebilseydim keşke Yüreği avcunda koşan herbir anneye Tepeden tırnağa oğula Ve kıza kesmiş Bir ülkeye armağan Düşlerimle sınırsız Diretmişliğimle genç Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma Usulca acı verdi yanağımda tomurcuk Pir sultan'ı düşün anne, şeyh bedretinn'i Börklüce'yi, torlak kemal'i Insanları düşün anne Düşün ki yüreğin sallansın Düşün ki o an güzel günlere inanan Mutlu bir yusufcuk havalansın Yani benim güzel annem Ala şafağında ülkemin yıldız uçurmak varken Oturup yıldızlar icinde kendi buruk kanımı içtim Ne garip duygu şu ölmek Öptüğüm kızlar geliyor aklıma Bir açıklaması vardır elbet giderken dar ağacına Geride masa üstünde boynu bükük Kaldı kağıt kalem. Bağışlar beni güzel annem Oğul tadında bir mektup yazamadım diye Kızma bana. Elleri değsin istemedim Gözleri değsin istemedim Ağlayıp kokluyacaktın Belki bir ömür taşıyacaktın koynunda. Yaşamak ağrısı asıldı boynumda Oysa türkü tadında yaşamak isterdim Ölmek ne garip şey anne Bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı Sedef kakmalı bir kutu içinde Vermek isterdim çocukların ellerine Sonra, sonra benim güzel annem Damdan düşer gibi vurulmak isterdim bir kıza Gecenin kıyısında durmuşum Kefenin cebi yok Koynuma yıldız doldurmuşum Koşun çocuklar koşun Sabah üstüme üstüme geliyor Kısacası güzel annem Bir çiçeği düşünürken ürpermek yok Gülmek umud etmek özlemek Ya da mektup beklemek Gözleri yatırıp ıraklara. Ölmek ne garip anne Artik duvarlari kanatırcasına tırnağımla Şaşkin umutlu şiirler yazamıyacağım Mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamıyacağım Baba olamıyacağım örneğin Toprak olmak ne garip şey anne. Uçurumlar ki sende büyür Dagdır ki sende göçer Ben bayram derim çiçek derim Çam diplerine açmış kanatlarını kozalak derim Gül yanaklı çocuğa benzer Yinede oğlunu yitirmek ne garip şey anne Her kavgada ölen benim Bayrak tutan çarpışan Her kadın toprağı tırnaklıyarak Doğurur beni Özlem benim kavga benim aşk benim Bekle beni anne. Bir sabah çıkagelirim Bir sabah anne bir sabah Acını süpürmek için açtığında kapıyı Adı başka sesi başka Nice yaşıtım Koynunda çiçekler Çicekler içinde yeni bir ülke getirirler. bana bu türkü deniz gezmişi anımsatıyor onun için ekledim umarım beğenirsiniz | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 17:25 | |
| şarkışlaya düşürmesin oy allah sevdiği kulunu oy gemerekte çevirmişler deniz gezmşin yolunu gemerekte çevirmişler deniz gezmişin yolunu gece elmalıda kalmış oy hamamcı aliyi sormuş oy uzatmalı itin biri yusufu gaflette vurmuş uzatmalı itin biri yusufu gaflette vurmuş nolayıdım nolayıdım oy okur yazar olayımdım oy yusuf mahkemeye düşmüş avukatı ben olaydım deniz mahkemeye düşmüş avukatı ben olaydım grup yorum | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 17:32 | |
| nerde kendini bilmez çocuklar bir sabah öylece çekip gittiler çınladı alkışlar kör sokaklarda yankısı kime kaldı deniz koydum adını kederi bende kaldı uzak köyler kurdum birbirine denizine aldandım gecenin surlarında ateşler yaktık vuruldu şehirler soluksuz kaldık kendine çekildi bütün zamanlar gölgeler orda kaldı deniz koydum adını kederi bende kaldı uzak köylerkurdum birbirine denizine aldandım grup yorum | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 17:36 | |
| açlığın çıplaklığın acısı mı genişliyor dalları meyvaya çağıran rüzgâr mı
dalgın bir kuşun ötüşünden sevdiğinin kalbine düşen âşık mı yağmuru emen toprak mı derinleşiyor
yas mı tutmalıyım onurlu ölüme halkın gözlerini dolduran çizgilere umudu mu çağırmalıyım
ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre sıcak titreyişi varlığını hayata adamışların gidiyor öfkenin haykırışları yasalarıyla gidiyor kahredişin zulmün ve iğrençliğin buyruklarıyla gidiyor toprağa düşen bakımsız yapraklar gibi değil azarlanmış çocukların kederiyle değil doğuşun ve sevmenin feryadıyla gidiyor ölümü donatan arkadaşlarım
ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre durutarak gündüzleri geceleri durutarak adanmışlığı, mertliği, yüceliği damıtıp sevdalarına neferi toprağa aşılamaya gidiyor arkadaşlarım
bulutlar da hafif mi kar taneleri kadar özgürlüğün borcu mu ödeniyor yaralar mı açılıyor yoksulluğa ezilmişliğin isyanı mı sesleniyor
ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe
nihat behram | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 17:37 | |
| yürekte vatan sevdası, üzerinde hep parkası, vurur düşmana dalgası bizim deniz, yaman deniz
gittiği yol devrim yolu korksun amerikan dölü halkımızın kızıl gülü bizim deniz, yaman deniz
bir kış günü çıktı yola gemerekte verdi mola kıymamıştı hiçbir can'a bizim deniz, yaman deniz
6 mayıs şafağında 3 yiğit urgan boynunda yatar halkımın koynunda bizim deniz, yaman deniz fevzi kurtuluşun deniz gezmiş anısına yazdığı türkü | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 17:42 | |
| Deniz (Deniz Gezmiş'e)
Belki değmedi elleri bir güzelin ellerine, Kendini kaptıralı memleket sevdasına. Ağlamazdı.. Bizim Deniz. Korkmazdı. Sivas'ta bakardı güneşe, Kayseride sayardı yıldızları. Korkmazdı Bizim Deniz.. Cesurdu. Sinesinde kurşun yarası, Elinde cigarası.
Bir gün vurdular prangayı.. Hapsettiler koğuşlara. Eziyetlerden geçti, Kapatıldı karanlığa. Oysa aydınlıktı düşünceleri, Devrim yolunda.. Memleket uğruna. Ağlamazdı Bizim Deniz. Korkmazdı.
Karanlık bir gecede astılar Deniz'i İdam sehpasına çıkarken bile metindi. Üstelik daha gençti, ensizdi. Başı dik ağır ağır yürüdü ipe Ve son nefesinde bile haykırdı gerçeği. Herkez bilir ki korkmadı Deniz, Elleri titremedi.
Arz ederim ki yoktu dünyada eşi. O ki ihtilalci yenilikçi, bilirkişi! . | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 17:48 | |
| olur mu ecelsiz üç canıalmak olur mu gülleri dalından kırmak utansın karanlık utansın toprak ağlasın gökyüzü üç yürek üç fidan üç güzel insan devrimin üç gülü dillere destan denim oy oy yusufum oy oy yoldaşım oy oy hüseyinim oy oy söyleyeni bilmiyorum ama türkü çok güzeldir dinlemenizi tavsiye ederim | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 18:01 | |
| zamnın gündüze çaldığı bir şafak ilkbaharı sonbahara çevirdi 6 mayıs dünyanın dönüşüyle ölüme aktı zaman güneş süsü verilmiş cellat bembeyaz karanlığa götürdü canları ve üç deniz üç yusuf üç hüseyin üç yürek üç can üç sonsuz yürüdüler darağacına korkusuz asılır mı bu üç yürek denizlerin yusufların hüseyiinmlerin türküsüdür bu dalgalar meydanlar ve dağlar söyler bu türküyü baldırandır yüreğimizdeki ey yoldaş gölgesiz ve kefensiz gidenlerin türküsüdür bu ağıtsız ağlamaksız halaylı türküllü uğurlarız gidenerimizi şimdi savurup bütün hüzünleri köhne bir zamana meydan okumak ilkbaharda kanayan bir yaprak misali savrulmak özgürlüğe esen rüzgarla bir şarkı bir şiir bir ıslık ve bir rüzgar selamıyla gidenlerin denizlerin yusufların hüseyinlerin türküsüdür bu bu şiir yukarıda yazdığım türkünün sonunda okunuyor arkadaşlar | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs C.tesi Ocak 26 2008, 18:04 | |
| Ankara, Bir Numaralı Mamak Askeri Cezaevi.
30 Haziran 1971 (Cezaevinde tuttuğum günlükten): "Bugün görüş günüydü. Ne güzeldi. Annem, babam, karım, üçü birden gelmişlerdi. Çift kat cam bölmeli daracık görüşme odasında seslerimizi duyurabilmek için bağıra bağıra bir şeyler konuşmaya çalıştık.
Döndüğümde Deniz Gezmiş'i bizim koğuşta buldum. Nurhak'ta yaralı olarak yakalanan Mustafa Yalçıner'in başucundaydı. Yavaş sesle konuşuyorlardı. Bu onu ilk görüşüm. Yakalandığının ertesi günü gazetelerde boy boy yayımlanan fotoğraflarındakinden daha süzgün. Uzun süredir güneşsiz kaldığı belli. Zayıf ve beyaz. O yeşil parkasının içinde incecikti. Yakalandığı gün üzerinde olan yakası kürklü parkasını giymişti yine. Sonra nöbetçi yüzbaşı girdi içeriye. Yumuşak bir sesle bir şeyler söyledi Deniz'e. Direnmedi Deniz, kalktı; birlikte koğuştan çıktılar. Gardiyanların dışarıda azarlandığını duydum.
Aradan üç ay geçecek ve Deniz Gezmiş'le, yine bir görüş günü, başka bir boyutta, başka bir bağlamda karşılaşacaktık:
11 Eylül 1971 (Aynı günlükten): Uykusuz geçen bir gecenin ertesinde, öğle yemeğinin ağırlığı içinde yatağıma uzanmıştım. İçim geçivermiş, uyuyakalmışım. Uyandığımda akşamı çok yakınımda buldum; dostları da. Yatağıma tırmandılar, bağdaş kurup oturdular. Sevgili konuklarıma çay söylemek için alttaki yatağa basarak indim, çayocağına gittim. Birden orada, çayocağının içinde Deniz'i görmek şaşırttı beni. Aylardır hiç görünmemişti ortalarda.
Deniz, iki üç kişinin güçlükle sığışabileceği, çayocağı olarak kullanılan daracık bölmenin içindeydi. Çayocağını işleten iki tutuklu erin arkasında bir taburede oturuyordu.
"Merhaba," dedi.
"Merhaba," dedim: "İyi misin?"
"Öykünü bir daha okudum," dedi. "Ernesto'yu (Bu öykü 'Kanayan' adlı kitabımdadır.) Daha önce bir gazetede de çıkmıştı."
"Cumhuriyet'te," dedim.
"Memet Fuat'ın hazırladığı. 'Yıllık' geçti elime. Orada gördüm. Bir daha okudum. İyi belgelemişsin."
"Pek öykü sayılmaz o," dedim.
"Yo, yo, olsun. Çok gerekli bir yazı. Eline sağlık."
Görüş günüydü o gün. Cezaevindekilerin yakınları, beş dakikacık da olsa içeridekileri görebilmek için onca yola, onca eziyete, onca engellemeye katlanıyor, cezaevine geliyorlardı.
Biz içeridekilerin hazırlıklarıysa bir gün öncesinden başlardı. Tıraşlar olunur, en temiz kılıklar giyilirdi. Amaç, dışarıdakilere ezik, yılgın görünmemekti. Bu tavır, dışarıdakilere güç verirdi.
O gün Deniz de görüşmecisiyle buluşmak için beş dakikalığına koğuşundan çıkarılmış, dönüşte nasıl olduysa yine kendini unutturup çayocağına sığınmıştı.
Cezaevinde yatanlar bilir: bir koğuşun içinde yataktan yatağa konukluğa gidilir; tıpkı bir evden bir eve, bir mahalleden bir mahalleye gidilir gibi.
Benim de yatağımda konuklarım vardı, beni bekliyorlardı, çayla birlikte.
11 Eylül 1971 (Günlükten): Hazırlanan dört bardakla sekizlik demliği aldım.
"Gitme de konuşalım,"dedi Deniz.
"Yatağımda arkadaşlar var," dedim.
"Boşver, atlat onları,"dedi.
"Atlatamam. Çay beklerler şimdi."
"Canım, ver çaylarını gel,"dedi.
Gerçekten de on dakika sonra çayocağındaydım. Bekliyordu. Deniz'in yanına bir tabure uzattılar, geçip oturdum. Çayocağını işleten iki tutuklu erden Ahmet, sıcak suyla doldurduğu değişik boylardaki kararmış demliklere birer tutam çay atıp kıvırıp büktüğü kâğıt parçalarını demliklerin akıtma yerlerine tıkıştırıyor, Aziz de yıkadığı bardakları, dolu demlikleri alıp dağıtmaya gidiyordu. O sırada üçüncü tutuklu er Bahattin de geldi. Ahmet'le Bahattin önümüzde dikelip bizi meraklı gözlerden gizlediler. İkisi de Deniz'le aramızda geçen konuşmayı, pek anlamasalar da, ilgi ve hayranlıkla dinlediler. Durmadan bardak yıkadılar, çay demlediler.
O gün Deniz'le aramızda geçen konuşmanın konusu edebiyattı. Edebiyata bunca yakın oluşuna sevinmiştim. Ummuyordum. 12 Mart'ın içeri aldığı nice arkadaş için edebiyat, genellikle küçümsenen bir şeydi. İçeriye kuramsal kitaplar da pek sokulamadığı için, zamanla onlar da edebiyatla tanışmak zorunda kaldılar. Pek çoğu, doğru dürüst bir romanla, bir öyküyle, bir şiirle orada tanıştı. Sanırım bugün de öyledir. Ve okudukça, edebiyata ısındıkça, önce nasıl şaşırdıklarını, sonra nasıl değiştiklerini sevinçle izlemişimdir.
(Günlükten): Bir ara Deniz,"Bugünleri de yazmak gerek," dedi.
"Yazılacak elbette," dedim."Daha olayın çok başındayız. Zamanla yazılır."
"Yarının gerçek edebiyatı bugünün mahpusanelerinden çıkacak, göreceksin," dedi."Yazarlarımız konu sıkıntısı çekiyorlardı. İşte bir sürü konu onlara."
Doğru söylüyordu.
"Peki ama neden yazarlarımız içeride değil?"
"Niye?" dedim,"Fakir Baykurt burada. Dursun Akçam da burada. Muzaffer Erdost da. Emil Galip de. Mümtaz Soysal da."
"Ama aramızda değiller," dedi."Çoğu Dış B'ye attı kapağı."
'Dış B' denilen yere 'Vitrin' de diyorduk; Mamak Cezaevinin dış kesiminde, idarenin bitişiğinde, önündeki çiçekli geniş bahçeye bakan, uzaktan da olsa bütün Ankara'yı gören ayrı bir koğuştu. Orada, genellikle üniversite öğretim görevlileri, gazeteciler, yazarlar, yani 'seçkinler' kalıyordu. Beni de bir ara oraya almak istemişler, yanaşmamıştım. O ara içeride kalmak, içeriyi yaşamak bana daha ilginç gelmişti.
(Günlük'ten): "Cezaevine giren çok az yazar var," dedi.
"Bırak da dışarıda kalanlar, içeri tıkılanlardan çok olsun," dedim.
Nazım Hikmet'ten sonra en beğendiği şair Ahmed Arif'ti.
"Ama onun şiiri, daha çok eşkıyanın şiiri. Nedense yıllardır yeni bir şey yazmıyor. Tek kitabıyla kaldı. Bugünleri de yazmalı o," dedi. Sonra birden sordu: "Bekir Yıldız'ı nasıl buluyorsun?"
"Severim," dedim.
"Ama kaba gözlem onunki," dedi."Sanatçı yanı şimdilik pek ağır basmıyor. Yaşar Kemal'in 'Bu Diyar Baştanbaşa'sına benziyor yazdıkları. Öykülerinde röportaj ögesi ağır basıyor."
Bilge Karasu'yu okumuş, pek beğenmemiş.
"Füruzan diye bir kız var, okudun mu?" dedi."Bir kitabını okudum, pek bir şey anlayamadım ondan da."
O konuşuyordu daha çok. Soruyor, çoğunlukla da kendisi yanıtlıyordu. Daha bir sürü ad saydı. Ece Ayhan'ı beğenmiyor, ama ilginç buluyordu. Edip Cansever'i, Turgut Uyar'ı, Cemal Süreya'yı iyi izlemişti. Adnan Özyalçıner'i, Kemal Özer'i, Ülkü Tamer'i biliyordu. Hepsinin de beğendiği, beğenmediği yanları vardı.
Edebiyata bunca yakın oluşuna gerçekten şaşıyordum.
"Biz edebiyattan geldik reis," dedi.
Onunla yalnız kalmalıydım. Çay ocağını işleten erlerin meraklı bakışları altında onunla kesik kesik konuşmak hoşuma gitmiyordu.
"Sıkıldın sen burada, kalk avluya çıkalım," dedi.
Kafamdan geçenleri sanki anlamıştı.
"Avluda görürler seni, bırakmazlar,"dedim.
"Boşver, kalk," dedi.
Çıktık beton avluya. Esmer bir akşam koyuluğu vardı ortalıkta.
Yan yana volta atmaya başladık.
Dal gibi upuzundu. Omuzları dardı. Yürürken genç bir kavak gibi sallanıyordu. Meraklı bir sürü göz bizi izliyordu.
Cezaevinde haklarında en çok konuşulan, en çok merak edilen iki ilginç kişiden biri Deniz, biri de İrfan Uçar. İrfan, İstanbul'da gördüğü ağır işkenceler karşısında gösterdiği olağanüstü dirençle herkesin dilinde. Bir direnç anıtı İrfan.
Ve her ikisi de öbür arkadaşlarıyla birlikte ayrı bir koğuştalar, gözden ıraktalar.
Birden,"Reis, sen iyi belgeliyorsun," dedi. "Che Guevara'yı belgelediğin öykün çok iyiydi. Belgeye dayalı iyi şeyler yazacaksın sen. Yazmalısın. Bizi de yazmalısın."
Şaşırmıştım.
"Bizi sen yazacaksın,"dedi."Bizim şu anda tek görgü tanığımız sensin. Boku bokuna asılıp gideceğiz. Yanımıza sokulan tek yazar sensin. Bizlerden sen sorumlusun reis. Bizleri iyice incele. Bize sorular sor, gerekli her şeyi öğren, yaz bizi. Yazar mısın?"
"Yazarım tabii. Yazarım ama, konuşamayız. Konuşturmazlar."
"İstersen konuşuruz,"dedi."Sana istediğin her şeyi anlatırım. Bütün arkadaşlar anlatır. Ne istersen."
"Nasıl olacak bu?"
"Bir yolunu bulurum ben. İster misin?"
Nasıl istemezdim. Heyecanlanmıştım.
"Var mısın reis? Yazacak mısın?"
"Seve seve," dedim."Çok isterim yazmayı."
Keyifle güldü.
"Nasıl bir şey düşünüyorsun?" dedi."Roman mı? Roman gibi olmalı. Roman olmalı değil mi?"
"Roman olabilir," dedim.
"En güzeli de o. Roman olmalı. Kuru kuru anlatılmamalı. Kalıcı bir şey olmalı. Yarına kalmalı. Unutulmamalıyız."
Deniz Gezmiş'in son mektubu Merkez Cezaevi 6 Mayıs 1972
Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler. Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiç bir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de tereddüte düşmeyeceğimden şüphen olmasın. Oğlun ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. O bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu.
Seninle düşüncelerimiz ayrı, ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum.
Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım.
Oğlun DENİZ GEZMİŞ
(İmza)
(Deniz bu son mektubunu, asılmadan hemen önce, başgardiyanın odasında, yazı makinesiyle odaya gelen bir görevliye söyleyerek yazdırmıştır. Mektuptaki yazım yanlışları, Deniz'in mektubu okumadan imzaladığını gösterir.) | |
| | | Okay
Mesaj Sayısı : 639 Yaş : 36 Nerden : Samsun Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Ptsi Ocak 28 2008, 00:19 | |
| eline sağlık dostum çok güzel olmuş.. | |
| | | Okay
Mesaj Sayısı : 639 Yaş : 36 Nerden : Samsun Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Ptsi Ocak 28 2008, 16:57 | |
| Gülünün solduğu akşam ölünür!...
6 MAYIS’ta “Ölmek zor” diyor bir dost…
Gülleri dalından kopardığın an yaprakları solar, Dalında güzeldir, güller. Kokuları da farklıdır; kimi reçel kokar, kimi karanfil, kimi papatya… Doğanın en güzel parfümleridir…
Kısa ömürlü mevsimde kokulardır bellekte kalan… Ya da bir kitabın yaprağında saklanan, kurumaya yüz tutmuş gül .
Göçmenlerin yoğun yaşadığı köylerde 40 çeşit çiçek toplanır, gül yaprağından, erguvana, yoncaya, papatya vb… Bu çiçekler çim tenekesinin içine dökülen suyun içinde saklanır, bir gece… Güller solmadan uyanıldığı gün, çiçeklerle yıkanır yüzler… Güzel günler, çiçekli günler olsun, tenler çiçek koksun diye… Mevsimin tomurcuklarını gösterdiği, mavinin kokusunu yaydığı Mayıs…
İşçinin ve doğanın uyanışının bayramıdır.. O nedenle Mayıs’ta ‘ölmek’ zor!...
Manilerin söylendiği, küslerin barıştığı, çınarın salıncağındaki sevdalıların türküleri yayılır . Doğuş mevsimi … Sütler ikram edilir… Umudun babası ‘Hızır’a dır dualar…
Hızır yetişemedi; Deniz’in, Hüseyin’in, Yusuf’un beyaz yüzünü çiçeklerle yıkamaya…
Yaşama karşı ayakta kalmak için; sabah ısırganla çocukların dövüldüğü mevsim…
40 çiçeğin buluştuğu 34 yıl önce (6 Mayıs 72’ de ) Deniz, Yusuf, Hüseyin asıldılar.
Çiçekli günler olsun, diye… Çocuklar aç kalmasın, diye… Barış ve sevgi adına… Özgürlük adına… Astılar Denizleri… Çınar ağacı mıydı hapishanedeki ?
Deniz’leri yeni kuşak “Gülünün Solduğu Akşam” kitabıyla tanıdı… Kitabın yazarı Öz, Denizlerin öldürüldüğü –asıldığı- 34 yıl önce 6 Mayıs’ta gözlerini yumdu! Barışın –çiçeğin çocuklarının yazarı gülünün solduğu akşam öldü!... Deniz Gezmişler, özgür, bağımsız, adaletin olduğu bir Türkiye istiyorlardı. Devrimci yürekleri bunun için çarpıyordu.
1960’ın umut yılları… Devrimci gençlerin sayısı arttıkça, baskıların arttığı yıllar! Susturmanın yolu ise 12 Mart l971 askeri darbesi… Onlarca kişi gülünün solduğu akşamdı, artık !...
Gazetelerin yasaklandığı, aydınların mapushanelere tıkıldığı, işkenceden geçtiği yıl… Gencecik fidanlar sokaklarda öldürülüyordu…
Süleyman Demirel ’in Adalet Partisi’nin çoğunlukta olduğu Meclis tarafından ‘Denizler’in asılmasının kanunlaştığı Mayıs . Babam Salih Kayır 60 ihtilalinde adımı koymuştu; Vicdan… 71 İhtilalinde çocuktum… Adalet Partili köyün komünist öğretmeni Salih Hoca’yı köylüler çok seviyordu, seviyor da.. İşte babam da o sakıncalı kişilerdendi… Bir gece …Adalet Partili köylüler; evimizin aranacağını haberdar edip, kitapları yok etmesi için babamı uyardılar …
İşte hafızama 1971 darbesini kayıt eden o karanlık geceyi hiç unutmuyorum!...
Dokundurmaya kıyamadığı kitaplarını, köyün bakkalı Orhan Amca’nın skodasına taşıyanlar arasındaydım… Babamın kucağında şoför malinde yerimi aldım… Çok konuşan babam, susuyordu.
Gece tütün karasıydı… Köpeklerin sesi duyulmayacak kadar uzaklaşmıştık, köyden.. Bir tarlaya geldik…. Tüm kitaplar boşaltıldı… Ve babam kibriti yakıp, kitaplarını tutuşturdu. İşe babamın ilk kez ağladığını o an gördüm… Hıçkırıklarını tutamıyordu…
Kül oluncaya kadar bekledik, uçuşan kara kağıtlar dağılmıştı gökyüzüne, toprağa her yere… Artık onlar konuşmayan kitaplardı… Yıl l990 … Kızımın adı Deniz… Arkadaşlarının çoğunun adı Deniz… Odasında Deniz Gezmiş’in portresi asılı… Gülünün Solduğu Akşam, yeni güller doğuyor… Kitapların külleri gübre olarak dönüyor!... | |
| | | devran
Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 34 Nerden : istanbuldan Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Çarş. Şub. 13 2008, 22:48 | |
| DARAĞACINDA ÜÇ CAN
Mevsim bahar üç tane taze fidan yasak Yusuf arslan Hüseyin inan Fırtınalara kasırgalar eğilmeden direnerek Ciçek tohumlarını toprağa bırakarak yasak Yusuf arslan Hüseyin inan
Onlar seviyordu yurdunu vatanını Gayeleri özgürce insanca yaşamaktı Tam bağımsız demokratik vatan için Faşizim’me emperyalizme karşı savaşmaktı yasak Yusuf arslan Hüseyin inan
Onları asanlar öldüklerini sandılar Birer bilge tohumlarıydılar toprağa ekildiler Filizlenip topraktan çıktılar bire milyon verdiler Darağacına bile gülerek ipe gittiler yasak Yusuf arslan Hüseyin inan
Ey yasa bürünmüş altı mayıs sabahı Mevsim bahar nedir senin kör inadın Acımadan darağacına çektin üç fidanı Unutmayacak tarih hiçbir zaman bu anı Deniz gezmişi Yusuf arslanı Hüseyin inanı
Onlar kahramandılar yurdunu sevdi ölümü hiçe saydılar Emperyalizme karşı faşizime karşı yigitçe direndile Tüm gençlikle istanbulda altıncı filoya kök söktürdüler İşbirlikçi uşaklar faşistler bunlar hain diye damga vurdular yasak Yusuf arslan Hüseyin inan
Yakalandılar Sivas Gemerek,te verilmişti ferman Dalgalandı kabardı deniz göklere kükredi arslan Darağacındaki ipi kravat gibi taktı boynuna inan Ne kaçtılar nede korktular vatan için dar ağacında üç can yasak Yusuf arslan Hüseyin inan | |
| | | solcukemalist
Mesaj Sayısı : 212 Nerden : izmir Kayıt tarihi : 03/02/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Çarş. Şub. 13 2008, 23:11 | |
| erdal öz ü okudum kanayan ı da gülünü solduğu akşamıda bunlar kesinlikle okunması gerkli kitaplar bunalrı arkadaşlarınızada okutun yılbaşlarında garip hediyeler yerine gülünün solduğu akşamı hediye edin arkadaşlarınıza | |
| | | gözde
Mesaj Sayısı : 192 Nerden : eskişehir Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Perş. Şub. 14 2008, 20:31 | |
| FİDANLAR TÜKENMEZ
Mayıs beşi, altıya bağlayan geceydi Hıdrellezdi Hıdrellezde, toprağa tohumlar atılırdı, Fidanlar kesilmezdi… Ama öyle bir geceydi ki bu; Üç genç fidan kesildi…
O üç fidan öyle fidanlardı ki… Çevresine ışık veren, umut veren, kardeşlik veren; Koskoca ağaçlar kıskandı onları, Kıskandıkları ise; Üç genç fidandı…
Neydi ki istedikleri gencecik üç fidandan? Onları kırınca… Yerine yenileri gelmedi mi? Arkasından aynı yolun yoldaşları gelmedi mi?
Hadi kırın yoldaşlığı da Sonra yine başkaları da gelmeyecek mi? Tıpkı Deniz’den sonra bizim geldiğimiz gibi | |
| | | gözde
Mesaj Sayısı : 192 Nerden : eskişehir Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Perş. Şub. 14 2008, 20:32 | |
| ÜÇ KAHRAMAN
Üç kahramandı onlar Devrimin üç yolcusu, üç kahramanı… Hak, adalet, özgürlük için savaşmışlardı, Kardeşlik olsun dediler, hep kardeşlik…
Kağıtla, kalemle, kitapla başladılar yolculuğa Onlar da istemediler ki silahlanmayı Dağlara çıkıp, eşkıya gibi dolaşmayı, İstedikleri sadece haktı, özgürlüktü… ****** önderliğinde yeni bir devletti amaçları Yok olmuş düzeni geri almaktı… Onların bindiği gerçektende kağıttan bir gemiydi, Tehlikeli olduğunu biliyorlardı devrim yolculuğunun, Sonunun işkence, hapis ve idam olduğunu da Fırtınalar savurdu onları bir yerden başka bir yere Onlar eşitliğin olduğu yerde durduracaktı kağıt gemiyi İnecekler ve eşitlikle yaşayacaklardı… Ne yazık ki o fırtına Gemerek’te kopmuştu. Kağıt geminin yolu orada durmuştu ama Eşitlik için değil, kardeşlik için değil Ölüm için, idam için, can almak için…
Ama ne Deniz’i korktu ölmekten Ne Yusuf’u, ne Hüseyin’i Gülerek gittiler idama Pişman olmadılar bir an bile yaptıklarından İçi rahattı, Üç Fidanın; Huzurluydular… Çünkü onlar ülkeleri için canları pahasına çalışmıştı, Ölürken acı çekmeyecek, mutlu olacaklardı. Onların idam sehpasında bile son sözleri Eşitlik, kardeşlik, hak ve özgürlük arayışıydı.
Üç kahramandı onlar, devrimin üç kahramanı Sallandılar sonsuzluğa, Kahrolası bir darağacından… | |
| | | gözde
Mesaj Sayısı : 192 Nerden : eskişehir Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Perş. Şub. 14 2008, 20:32 | |
| DEVRİM AŞKI
Devrim bir aşktı onlar için Sonsuzluk yolunda bir aşk O aşk, öyle bir aşktı ki Savuruyordu, kırıyordu gencecik fidanları…
Devrim aşkı iki dağı yaktı, Bir Deniz’i kuruttu
Devrim aşkı öyle bir aşktı ki; Uğruna işkenceler çekildi, hapisler yatıldı, Canlar verildi…
Yıktılar devrim aşıklarını…
Ama onlar aşkı için can vermeye mutluydu, Ölürken son bir kez haykırdılar Devrime Son bir kez düşündüler Devrim’i Gülümsediler… Ve; Son nefeslerini huzurla verdiler… | |
| | | Okay
Mesaj Sayısı : 639 Yaş : 36 Nerden : Samsun Kayıt tarihi : 24/01/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Perş. Şub. 14 2008, 23:34 | |
| çok güzel gerçekten.. paylaşım için sağol.. | |
| | | ozgem
Mesaj Sayısı : 362 Yaş : 35 Nerden : İçinde Hüsey'inin,Yusuf'un aktığı Deniz'den Kayıt tarihi : 20/02/08
| | | | mine
Mesaj Sayısı : 8 Kayıt tarihi : 02/03/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Paz Mart 02 2008, 18:08 | |
| çok güzel olmuş,ellerine sağlık.ağlayarak okudum yazılanları,deniz gezmişler ölmez... | |
| | | deniz_devrim
Mesaj Sayısı : 33 Nerden : 6 mayıs 1972 Kayıt tarihi : 02/03/08
| Konu: Geri: Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs Ptsi Mart 03 2008, 00:10 | |
| benim de deniz gezmiş için yazdığım şiirler var.sonra paylaşabilirim ancak. | |
| | | | Deniz Gezmiş Şiirleri, Yazıları vs | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|