Che Kendini Bir Nefer Olarak Görüyor ve Ölme İhtimalini Doğal Karşılıyordu
Che, mücadele sırasında ölebileceği ihtimalini son derece doğal karşılıyordu ve özellikle son yazılarında, bunun Latin Amerika’da devrimin kaçınılmaz ilerleyişini durduramayacağını vurguluyordu. Tricontinental’e gönderdiği mesajda bu düşüncesini bir kez daha ileri sürmüştü: “Tüm eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş narasıdır... Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silâhlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle ve de savaş naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, safa geldi.”
Che, kendisini devrimin bir neferi olarak görüyor ve devrimden sonra hayatta kalma yolunda hiç bir çaba harcamıyordu. Bolivya’daki mücadeleyle birlikte Che’nin düşüncelerinin de başarısızlığa uğradığını savunanlar, gene aynı basit görüşle Marksizmin kurucuları da dahil, bütün büyük devrimci düşünür ve öncülerin düşüncelerini de yadsıyabilirler, çünkü onlar da eserlerini sonuçlandıramadılar ve soylu çabalarının ürününü göremediler. Che, düşüncelerinin gerçekleştiğini göremedi ama onları kendi kanıyla sulayarak güçlendirdi. Kendisini eleştiren sahte devrimcilere gelince; onlar siyasi alçaklıkları ve ebedi eylemsizlikleriyle birlikte, kendilerine özgü budalalıklarıyla yaşamaya devam edecekler.
Che, Bolivya’daki Mücadeleyi
Güney Amerika’nın Kurtuluşunun Bir Parçası Olarak Görüyordu
Latin Amerika’da her geçen gün biraz daha tipikleşen devrimci örneklerden biri olan ve günlükte de görülebileceği gibi kendisine Bolivya Komünist Partisi sekreterliği unvanını yakıştıran Mario Monje’nin Che ile hareketin siyasi ve askeri yönetimini tartışmaya kalkışması anlamlıdır. Parti içindeki görevinden, bu amaç uğruna vazgeçeceğini ileri sürdüğüne göre, demek ki yalnızca böyle bir mevkide bulunmak bile, ona böyle bir ayrıcalığı isteme hakkını veriyordu.
Elbette ki, Mario Monje’nin gerilla konusunda hiçbir deneyi yoktu ve hiç çarpışmamıştı. Kendisini bir komünist olarak kabul ederek, Latin Amerika’daki birinci bağımsızlık savaşçılarının, yani öncülerin tersine, kendisini asla içine düştüğü alçak ve rezil şovenizmi aşmakla yükümlü görmemişti. Latin Amerika’da emperyalizme karşı yürütülecek mücadele hakkında böyle bir görüş taşıyan bu tür “komünist” önderler, Avrupalı sömürgecilerin devrinde, onlara yenik düşen yerli topluluklarının enternasyonalist düzeyinden daha aşağıda olduklarını gösterdiler.
İşte, Bolivya denilen ve tarihsel başkenti, her ikisi de Venezuelalı olan ilk kurtarıcılarının adını taşıyan bir ülkenin Komünist Partisi’nin şefi; bu kişi, halkının kesin kurtuluşu için, hedefini hiçbir şekilde bu ülkenin dar, yapay, hatta haksız olarak çizilen sınırları içine hapsetmeyen gerçek bir devrimci devin siyasi ve askeri yeteneğine bel bağlıyabilirdi; oysa o, komutanlığı talep etmek için utanç verici, gülünç ve haksız taleplerde bulunmaktan başka yapacak daha iyi bir şey bulamadı.
Denizle bağlantısı bulunmadığı için, acımasız ablukayla karşı karşıya kalmayı istemiyorsa, Bolivya’nın kendi kurtuluşu için, devrimin kendisine komşu olan ülkelerde zafere ulaşmasına ihtiyacı vardı. Ve Che’nin son derece büyük olan saygınlığı, yeteneği ve tecrübesi, O’nu, bu hareketi hızlandırmak açısından en uygun kişi haline getiriyordu.
Che, Bolivya’daki mücadeleyi ayrı bir olay saymıyor, onu Güney Amerika’nın öteki ülkelerine yayılmakta gecikmeyecek bir devrimci kurtuluş hareketinin bir parçası olarak görüyordu. O’nun amacı, Latin Amerika’nın emperyalizm tarafından köleleştirilen bütün halklarının ve Bolivya’nın kurtuluşu için mücadele etmek isteyen herkesin katılacağı ve her türlü sekterizmden arınmış bir hareket örgütlemekti.
Emperyalizmin Sahte Sınırlarını Kabullenen Şovenist Anlayış
Che bir görev, komutanlık ya da şan şeref için kişisel bir ilgi duymadı hiçbir zaman. Kıtanın hemen hemen bütün ülkelerinin ekonomik, siyasal ve toplumsal durumu göz önüne alındığında, Latin Amerika halklarının kurtuluşu için temel eylem biçimi olan devrimci gerilla savaşında, siyasal ve askeri kumandanın birleştirilmesi gerektiğine ve mücadelenin kentlerdeki rahat ve bürokratik yazıhanelerden değil, yalnızca gerilladan üretileceğine sarsılmaz biçimde inanıyordu. Ve bu konuda, genişlediğinde, Güney Amerika’da büyük ölçekli bir mücadeleyi sürdürmeye yönelen bir gerilla çekirdeğinin kumandasını deneysiz, dar ve şoven görüşlü, içi boş bir kafaya bırakmayı da, taviz vermeyi de kabul edemezdi.
Che, çeşitli Latin Amerika ülkelerindeki devrimci öğeler arasında çok kez etkin olan bu şovenizm gerici, gülünç ve kısır bir duygu olduğundan, ona karşı mücadele edilmesini istiyordu. Tricontinentale’e gönderdiği mesajında şöyle diyordu: “Altında çarpışılan bayrağın, insanlığın kutsal kurtuluş hedefi halini alacağı... gerçek bir proleter enternasyonalizmi gerekli; öyle ki yalnızca bugün silahlı mücadeleye sahne olan yerleri sayarsak, Vietnam, Venezuela, Laos, Gine, Bolivya bayrağı altında ölmek, bir Amerikalı, bir Asyalı, bir Afrikalı ve hatta bir Avrupalı için aynı ölçüde arzu edilir ve onur verici bir şey olsun. Bayrağı altında doğmadığımız bir ülkenin toprakları üstünde dökülen her damla kan, orada hayatta kalan kişinin daha ilerde kendi ülkesinin kurtuluş mücadelesine uygulamak için edineceği bir deney olacaktır. Ve kurtulan her halk, bir başka halkın kurtuluşu için verilecek savaşta kazanılmış bir aşamadır.”
Öte yandan, Che, gerilla gurubu içinde çeşitli Latin Amerika ülkelerinden savaşçıların da yer alması gerektiği ve Bolivya’da gerillanın, çıraklık devrelerini çarpışmalar sırasında geçirecek devrimciler için bir okul olacağı düşüncesindeydi. Bu arada, bu görevde kendisine yardımcı olmaları için, yanında Bolivyalılarla birlikte, deney sahibi gerillalardan oluşan küçük bir çekirdeğin de bulunmasını istiyordu. Bunların hemen hepsi, Küba’daki devrimci mücadele sırasında, Sierra Maestra’da arkadaşları olmuştu; Che hepsinin yeteneğini, değerlerini ve fedakârlığını yakından biliyordu. Che’nin çağrısına karşılık vermede hiçbiri tereddüt etmedi, O’nu terk etmedi ve kendisini satmadı...
Che Astımının Yarattığı Bedensel Acıyı Demirden Bir İradeyle Yendi
Che, Bolivya’daki kampanyasını, büyük bir sebat, ustalık, sabır ve örnek bir tutum içinde yürüttü: Che’nin bu nitelikleri çok önceleri dile düşmüştür. Yüklendiği görevin öneminin derinden bilincinde olan Che’nin her an kusursuz bir sorumluluk duygusu içinde davrandığı söylenebilir. Gerilla herhangi bir ihmalde bulunduğunda, Che, gerillayı bu konuda uyarma ve bunu giderme konusunda acele eder ve bunu günlüğüne geçirirdi.
Che’ye karşı, inanılmaz sayıda karşıt-etken birleşerek harekete geçti. Gerilla, içlerinden bazıları hasta ya da iyileşme devresinde olan ama değerli öğelerden oluşan bir kolundan geçici olarak ayrıldı; birkaç günlük diye kararlaştırılan bu ayrılık bitmek tükenmek bilmez aylar boyu sürmüştü. Ve Che, bütün bu süreyi keşiflere ayırdı, çünkü son derece engebeli bir arazi yüzünden, iki grup arasındaki ilişki kopmuştu. O sıralar Che, astım nedeniyle nefes darlığı çekiyordu, astımını çok basit ilaçlarla yatıştırıyordu. Ancak, bu ilaçlar bulunamadığı zaman, hastalık müthiş bir düşman haline geliyordu. Örneğin, o günlerde gerilla için ihtiyat olarak depoladığı ilaçlar düşman eline geçti ve birden amansızca bastıran hastalık ağır bir sorun oldu, Ağustos sonunda, daha önce bağlantısını yitirdiği gerillaların yok edilmesinin de olayların gelişiminde büyük bir rolü oldu. Ama Che, çektiği bedensel acıyı demirden bir iradeyle yendi, mücadeleyi kösteklemedi ve cesaretini asla yitirmedi.
Devrimci: İnsan Soyunun En Yüksek Düzeyi
Birgün Che Bolivya’da gerillacılara şunları demişti: “Bu türden bir mücadele bize devrimci olma ve insan soyunun en yüksek düzeyine ulaşmak fırsatını sağlıyor. Ama aynı zamanda bize insan olmak imkânını da sunuyor. Kendilerinde bu iki aşamaya ulaşacak gücü bulamayan, bunu açıkça söylesin ve gerillayı terk etsin!”
Son ana dek onunla birlikte mücadele edenler, bu onurlu sıfatlara layık olmuşlardır. Onlar, bugün, tarihin gerçekten çok güç ve çetin bir göreve çağırdığı insan ve devrimci türünü simgelerler. Bu görev Latin Amerika’nın devrimci dönüşümüdür.
Halklarımızın kaderini kuşkuya yer vermeksizin tehdit eden bu gerçek durum karşısında, hangi liberal, hangi burjuva reformisti ve hangi eylemde bulunamayan şarlatan sahte devrimci, bilimsel ve teknik alanda bağımlı olduğumuz ve gittikçe de daha çok bağımlı olacağımız sanayileşmiş dünyaya ve özellikle Birleşik Amerika’ya oranla yüzlerce yıllık geri kalmışlığımızı yok edecek çözüm yolunu gösterebilir? Bu çözüm yolu, ileriye götürmek amacıyla, dünyanın bu bölümündeki manevi ve maddi insani güçleri bir araya toplayan köklü ve hızlı bir devrimci dönüşümden başka nedir? Eğer herhangi biri, böyle bir formülü, bizi o noktaya götürecek sihirli yolu Che’nin, oligarşileri, despotları ve politikacıları, yani yankee uşaklarını ve yankee tekellerini yani efendileri silip süpüren yolundan başka bir yolu gösterebilecekse, bunu mümkün olduğu kadar çabuk yapsın ve Che’yi reddetmek üzere ortaya çıksın.
Latin Amerika halkını meydana getiren ve ezici çoğunluğu aşırı ölçüde yoksul olan yaklaşık 300 milyon insana gerçek bir umut sağlayacak saygıdeğer bir karşılığı da gerçekte, hiç kimse veremez. Üstelik bu nüfus 25 yıl içinde 600 milyona ulaşacaktır ve maddi yaşamlarının düzelmesi, eğitim ve uygarlıktan yararlanmak hepsinin hakkıdır. Bunun için Che’nin hareketi ve düşüncelerini cesaretle savunmak için O’nun yanında toprağa düşenlerin karşısında susmak daha pratik olacak. Çünkü bir kıtayı kurtarmak gibi soylu bir harekete kalkışan bu bir avuç insanın yarattığı destan, insan kahramanlığının, insan iradesinin ve büyüklüğünün en yüce delili olarak kalacaktır. Onların ortaya koyduğu örnek, bilinçleri aydınlatacak ve Latin Amerika halklarının mücadelesine yol gösterecektir. Çünkü Che’nin yaptığı kahramanca çağrıya, uğruna hayatını verdiği yoksullar ve sömürülenler kulak kabartacaktır. Ve, silaha sarılıp kesin kurtuluşlarını elde etmek için uzanacak ellerin sayısı ne kadar çok olacaktır.
Che’nin Şehit Oluşu
Che son satırlarını 7 Ekim günü yazdı. Ertesi gün saat 13’te çevresindeki çemberi yarmak için geceyi beklerken, dar bir boğazda kalabalık bir düşman gücü saldırıya geçti. O sıralarda müfrezeyi oluşturan çok az sayıdaki insan, hava kararıncaya değin, kendilerine saldıran, sayıca çok üstün bir düşmana karşı, çağlayan yatağında, yukarı sırtlarda, çoğu kez tek başına kahramanca savaştı. Che’nin en yakınındaki gruptan artık hayatta kalan yoktu. Her şey, o sırada sağlık durumu son derece ağırlaşan doktor ve aşırı yorgun bir Perulu gerillayla birlikte olan Che’nin, arkadaşlarının daha güvenli bir yere çekilmelerini sağlamak için elinden geleni yaptığını ortaya koymaktadır. Bu da, O’nun yaralanma nedenini açıklamaktadır. Doktor, bu çarpışma sırasında değil, ama birkaç gün sonra, Boğaz’a çok yakın bir yerde ölmüştür. Kayalık ve son derece engebeli arazi, zaman zaman gerillaların kendi aralarında tam bir bağlantı kurmalarını bile engelliyordu. Che’den birkaç yüz metre ileride, boğazın öteki girişinde mevzilenmiş olan ve içlerinde İnti Peredo’nun da bulunduğu savaşçılar, hava kararıncaya dek, saldırıya başarıyla karşı koydular ve daha sonra, düşmandan uzaklaşmayı ve daha önce kararlaştırılan toplanma noktasına doğru ilerlemeyi becerdiler.
Che’nin, yaralandıktan sonra da, namluya çarpan bir kurşunla M-2 tüfeği kullanılmaz hale gelinceye kadar, yaralı olduğu halde, çarpıştığını kesin olarak öğrenmiş bulunuyoruz. Üzerindeki tabancanın da mermisi tükenmişti. Bu inanılmaz nedenler onun canlı olarak ele geçmesine yol açtı. Bacaklarındaki yaralar yürümesini engelliyordu, ama öldürücü değildi. Higueras köyüne götürüldükten sonra, yaklaşık 24 saat daha hayatta kaldı. Kendisini ele geçirenlerle tek bir kelime olsun konuşmadı ve hakaret etmeğe çalışan sarhoş bir subayın suratının tam ortasına tokatı indirdi.
La Paz’da toplanan Barrientos, Ovando ve diğer askeri şefler büyük bir cüretle Che’nin öldürülmesi için karar aldılar. Bu alçakça kararın Higueras köyünün okulunda nasıl uygulandığı, en ufak ayrıntılarına dek biliniyor. Yankee yetiştirmesi Binbaşı Miguel Avoroa ve Albay Andres Selnich, Assubay Mario Terzan’a bu cinayet için gerekli silahı verdiler. Fitil gibi sarhoş olan astsubay okula girdiğinde Che, biri Bolivya’lı, diğeri Peru’lu olan iki gerillayı haklayan silah seslerini duymuştu. Kendi celladının bocaladığını görünce, son derece sakin bir sesle “Hadi korkma ateş et.” dedi. Astsubay gerisin geriye dışarı çıktı. Komutanları Avoroa ve Selnich’in vur emrini tekrarlaması üzerine tekrar içeri girerek elindeki makineli tüfeğin kurşunlarını Che’nin üzerine boşalttı. Che’nin çarpışmadan birkaç saat sonra öldüğü söylentileri yayıldığı için, cellatları, Che’nin hemen ölmemesi için başına ve kalbine ateş edilmemesini emretmişti. Che’nin can çekişmesi zalimce uzatıldı ve bu durum, sarhoş bir çavuş Che’nin sol yanından tabanca ile ateş edene dek sürdü. Bu durum, Che’nin tutsak aldığı bir çok Bolivyalı subay ve askerin hayatları karşısında gösterdiği özenle tam bir karşıtlık içindedir.
Daima, zafere doğru!
(Fidel Castro’nun Che’nin Bolivya Günlüğü’ne yazdığı önsözden, Mayıs 1968)