ATA-GENÇ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ATA-GENÇ


 
AnasayfaPortalGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 HÜSEYİN İNAN YAZILARI TÜRKİYE DEVRİMİNİN YOLU

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
devran

devran


Kadın
Mesaj Sayısı : 425
Yaş : 34
Nerden : istanbuldan
Kayıt tarihi : 24/01/08

HÜSEYİN İNAN YAZILARI  TÜRKİYE DEVRİMİNİN YOLU Empty
MesajKonu: HÜSEYİN İNAN YAZILARI TÜRKİYE DEVRİMİNİN YOLU   HÜSEYİN İNAN YAZILARI  TÜRKİYE DEVRİMİNİN YOLU Icon_minitimePtsi Mart 03 2008, 01:41

Türkiye Toplumunun Yapısı
Hüseyin İnan’a göre Türkiye, ekonomik, politik, askeri, kültürel alanlarda emperyalizme yarı bağımlı durumda olup azgelişmiş kapitalizm ile feodal ve yarı-feodal üretim ilişkilerinin birarada yaşamakta olduğu bir ülkedir. 1923-50 dönemini “kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinin hakim olduğu, ticaret burjuvazisinin yabancı tekellerle bağlarını tamamen koparmadığı ve anti-emperyalist politika içinde reformist burjuvazi ile ittifak kurarak kapitalist yoldan kalkınmayı gerçekleştirmek için bocalama dönemi” olarak tanımlayan İnan, 1950’den 1972’ye kadar olan dönemi “emperyalizmin sömürü politikasına bağlı olarak güdümlü kapitalizmin sanayi sektöründe hakim olduğu ve yabancı sermayenin imalât sanayii -tüketime dönük- ile montaj sanayii gelişimine hız vererek tüm yatırım ve sömürü alanlarını ele geçirdiği dönem” olarak görmektedir. “Türkiye’de millî burjuvazi ve onunkontrolünde millî sanayi yok denecek kadar azdır.” diyen İnan, “gerici sınıf ve tabakalar” olarak “işbirlikçi burjuvazi, ticaret burjuvazisi, toprak ağaları, aracı sınıflar vs.”i anmakta, bunların emperyalizmle ittifak halinde olduğunu söylemekte ve “ilerici sınıf ve tabakalar”ın da “işçi sınıfı (sanayi ve tarım proletaryası), yoksul ve orta halli köylü, küçük burjuvazi ve lumpen proletarya” olduğu belirlemesini yapmaktadır.
Türkiye’de Devlet ve Faşizm
Hüseyin İnan’a göre Türkiye’deki devlet, emperyalist sömürünün devamını sağlayan ve “işbirlikçi burjuvazi, ticaret burjuvazisi, toprak ağaları, aracı sınıflar vs.”in çıkarlarını koruyan bir devlettir. İnan, “gerici sınıflar diktatoryası” tabirini kullanmaktadır. İnan, 12 mart öncesi durumu şöyle anlatmaktadır:
"Burjuva demokrasisinden çok farklı olan yurdumuzdaki şeklî demokrasi sınırları içinde gerici güçler dışındaki politik mücadele ve örgütlerinin legal çalışma olanakları yoktur. zaten ezilen halk kitlelerinin politik mücadele imkânları olmadığı gibi ekonomik mücadelelerine imkân veren legal ortam da çok sınırlıdır. Geniş köylü yığınları ekonomik düzeyde hiçbir örgütlenmeye giremezler. İşçi sınıfı ise, icazetli bir ekonomik mücadeleye mecbur bırakılmıştır. Şeklî demokrasinin bu yapısını ise, devrimci bir iktidar kurulmadan zorlayarak değiştirme olanağı yoktur. Demokratik halk hareketlerinin kısa vadeli başarılarının sağlayacağı imkânlarla bir burjuva demokrasisi ortamı sağlamak imkânsızdır. Halk kitlelerinin politik çıkışlarına, hakim sınıflar zorla cevap verecek ve silahla bastırma yoluna sapacaklardır." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972)
Ordu konusuna özel bir başlık açan İnan, “içinde ilerici ve radikal güçleri barındıran ordu”nun 1950’den sonra Amerikanlaştırılmaya çalışıldığını; 1960 deneyiminden sonra da “sınıfsal yapısının değiştirilmeye başlandı”ğını; 12 Mart’tan sonra ise Ordu içindeki ilericilerin tasfiye edildiğini düşünmektedir.
İnan, şöyle demektedir:
"Bugün (12 Mart’tan sonra) yurdumuzda ordu, kesin olarak gerici ve işbirlikçi politikanın halk yığınlarına karşı baskı aracı haline gelmiştir." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972)
“Türkiye Faşizmi” başlığı altında incelediği 12 Mart Muhtırası ile başlayan sürecin temelinde “emperyalizmin Orta Doğu’daki çıkarlarının devamı” ve “işbirlikçi burjuvazinin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na dair yıllar sonrasına ait planları”nın yatmakta olduğu vurgulanmakta ve 12 Mart Muhtırasına giden süreç şöyle anlatılmaktadır:
Yurdumuzda 1961 Anayasasının tanıdığı şeklî demokratik ortam, tüm ilerici sınıf ve tabakaların demokratik mücadelelerini devam ettirecek legal ortam sağlamıştır. Yine 1961 Anayasasının garantisi altında bulunan özerk kurumlar ve sendikal haklar, bilhassa gençlik, aydın ve işçi kesiminden politik mücadeleye ve halk savaşına dönük örgütlenmelere sebep oldu. Sınıf mücadelesinin yoğunlaşması ve politik planda devrimci bir cephenin oluşması, gerici sınıfların sömürülerine belli oranda engel oluyordu. Devrimci cephe halk kitlelerine doğru yayılma gösterirken, gerici cephe içinde ekonomik ve politik parçalanma her gün biraz daha büyüyor ve bu durum devrimci cephenin güçlenmesini sağlıyordu. Gerici güçler arasında ve devlet mekanizmasında otorite zayıfladı ve mevcut hiyerarşik yapı pratikte işlemez oldu. Devlet yapısının temel organları olan yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki ahenk ve sistemli işleme bozularak devlet, halk kitleleri üzerindeki baskı fonksiyonunu gereği şekilde uygulayamaz hale geldi. Gerici sınıfların temsilcisi partilerin yıpranmalarına yaradı. O şartlar altında ise devrimci cephenin gücü, devrime gidecek düzeyde olmadığı için radikal güçlerin varlığı iktidar alternatifi olarak ortaya çıkıyordu." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972)
İnan’a göre, 12 Mart Muhtırası, “uzun yıllar boyunca uygulanmasına girişilecek olan faşizmin kalk borusu”dur.
Millî Demokratik Devrim [değiştir]Lenin’le başlayarak ve ona dayandığını söyleyen Mao’yla devam ederek Marksist yazında yerleşmiş bir anlayışa göre “Demokratik Devrim” (DD) ve/veya “Millî Demokratik Devrim” (MDD), özü itibariyle Burjuva Demokratik Devrim’dir (BDD); kapitalizme yol açar, kapitalizmi geliştirir. Eski tipte “BDD” ile yeni tipte “BDD” arasındaki fark esas itibariyle sınıfsal önderliğe ilişkindir; eski tipte “BDD”’de önderlik burjuvazide, yeni tipte “BDD”de ise proletaryadadır.
Hüseyin İnan, “DD” ve “MDD”’nin bir “BDD” olduğunu kabul etmemekte, “BDD” ile “MDD” arasındaki farkı şöyle açıklamaktadır:
"MDD, emperyalizmin hegemonyası altındaki ülkelerin, evrensel bir öz kazanmış olan devrim stratejisidir. Burjuva demokratik devrimi ise, kapitalist üretim ilişkilerinin belirli bir gelişim düzeyinde (emperyalizm faktörü önemli değildir) kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinin tasfiyesi için geçerli bir devrimdir. İki devrim, politik ve ideolojik karakterleriyle birbirinden farklıdır. Bu yüzden MDD ile burjuva demokratik devrimi arasında sadece öncülüğe bağlı bir ayrımdan hareket edilerek tahlil yapılamaz." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972)
İktidar Öncesi Dönem [değiştir]Türkiye’de (ve diğer bağımlı ülkelerde) hakim çelişkinin emperyalizm ile halk arasındaki çelişki olduğunu savlayan Hüseyin İnan, halk içinde yer alan her sınıfın kendi sınıfsal çıkarlarıyla devrimde yer alacaklarını düşünmektedir. Bu sınıflardan işçi sınıfı, kendi iktidarını gerçekleştirebilmek için öncelikle bu hakim çelişkinin çözümünü sağlamalıdır. Köylülüğün ise, toprak ve özgürlük için devrimde yer alacağı öngörülmektedir.
"Bu yüzden MDD mücadelesi, başından sonuna kadar ezilen sınıf ve tabakaların politik mücadeledeki ittifaklarıdır. Başka bir ifade tarzı ile, önümüzdeki devrimci adımın MDD olmasını zorunlu kılan etken, temel çelişkinin çözümü için gerekli sınıflar ittifakıdır." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972)
İktidar Dönemi [değiştir]MDD’yi sosyalizme hazırlık süreci olarak ele alan İnan, devrimin kapitalist bir toplum yaramayacağını düşünmektedir.
"Emperyalizmin tasfiyesinden sonra halk kitlelerinin kendi aralarındaki çelişkiler ön plana çıkacaktır, fakat emek-sermaye çelişkisi temel çelişki olmayacaktır ve olamaz. Temel çelişkinin emek-sermaye çelişkisi olması demek, toplumda kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olması ve işçi sınıfının sömürülmesi demektir. Oysa MDD böyle bir toplum yaratmayacaktır. Emek-sermaye çelişkisi talî bir çelişki olarak MDD sürecinde belirli bir dönem var olacaktır, fakat hakim çelişki olamaz. Olması demek devrimde işçi sınıfı öncülüğünün gerçekleşmemesi demektir. İşçi sınıfı öncülüğünün gerçekleşmemesi halinde ise, MDD söz konusu değildir." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972)
Halk Savaşı
Hüseyin İnan, devrimci bir iç savaş biçiminde geliştiğini söylediği halk savaşını açıklarken üç konuyu vurgulamaktadır: 1. Politik mücadelede sınıfların mevzilenmesi (millî cephe politikası), 2. İşçi sınıfı öncülüğü, 3. Özünü politikadan alan askeri devrimci teori.
İnan’a göre millî cephe politikası, “halk savaşında ezilen sınıf ve tabakaların ortak mücadelesi ve bu mücadelenin belirlediği politika”dır ve işçi-köylü ittifakı temelinde bütün ilerici sınıf ve tabakaların anti-emperyalist savaşımı anlamına gelir. Halk savaşında halk kitlelerinin örgütleneceği iki temel örgüt olarak işçi sınıfı partisi ve halk ordusunu gören İnan, başka türde örgütlenmelerin stratejik öneme sahip olmayacağını düşünmektedir.
Klâsik üç stratejik aşamalı (savunma-denge-saldırı) “halk savaşı kuramı”nı kabul ettiği anlaşılan İnan, halk savaşını, kırsal alanları ve şiddet politikasını temel alan siyasî mücadele olarak anlamaktadır. Ona göre silahlı mücadele, halk kitlelerini örgütlemek için yürütülen siyasî mücadeledir.
Kemalizm [değiştir]THKO militanlarının Mustafa Kemal ******’e bakışı olumludur. Gerek kişisel sorgularında gerek “Ortak Savunma”da bu durum açıkça görülebilir.
"Mustafa Kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz." – Deniz Gezmiş, Sorgu, THKO Davası 1
"Biz halkımızın çocukları ve ******’ün memleketi emanet ettiği gençleriz." – Mustafa Yalçıner, Sorgu, THKO Davası 1
"Biz ******’ten Mustafa Kemal diye bahsediyorsak, onu kendimize yakın hissettiğimizden ve onun gibi büyük bir bağımsızlık savaşçısını kendimize silah arkadaşı kabul ettiğimizdendir." – Osman Arkış, Sorgu, THKO Davası 1
Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu’nda Kurtuluş Savaşı’na önderlik eden kadronun “parçalanmış Osmanlı ordusunun ilerici ve reformist kanadı ile şehir küçük burjuvazisi” olduğu ve “1923’te halk kitlelerini de peşlerinden sürükleyerek emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı ver”diği düşüncesindedir. İnan, MDD’yi irdelediği bölümde “Devrimde işçi sınıfının öncülüğünün gerçekleşmemesi halinde, pratikte öncülüğü ele geçirebilecek sınıf küçük burjuvazidir.” demekte; bu durumda “Toplum, ya kapitalizme kayacaktır ya da geçici bir bocalama döneminden sonra ülke tekrar emperyalizmin kontrolüne girecektir.” yorumunu yapmakta ve “Ulusal Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye’nin tekrar emperyalizmin kontrolüne girmesi”ni, “ikinci alternatife tipik bir örnek” olarak değerlendirmektedir.
Millî Mesele [değiştir]"Kurtuluş savaşına, Türkiye’nin sınırları içinde yaşayan bütün ulusların ilerici ve anti-emperyalist sınıf ve tabakaları aktif olarak katıldılar. Bağımsızlık savaşının sonunda kurulan hükûmette Türk milliyetçiliği hakim durumda idi. Bu nedenle Türkiye’nin sınırları içinde yaşayan hiç bir ulusa demokratik hak ve özgürlükleri tanınmadı; tam tersine, bütün uluslar asimile edilmeye başlanarak Türk ulusu imtiyazlı bir duruma getirilmeye çalışıldı." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972)
TDY’de burjuvaların (Türk, Kürt, Arap, vs.) işbirlikçi durumuna geldiği, ağa, tefeci, bezirgân takımının zaten ulusal davranışlara karşı olduğu, Türk burjuvazisi kadar Kürt ya da Arap burjuvazisinin de işbirlikçi ilişkiler içine girerek gayrı-millî duruma düşmüş olacağı ve bu güçlerin emekçi ve ilerici sınıflara karşı ittifak içinde olduğu savlanmaktadır.
THKO, “bütün ulusların eşitliğine ve “her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı”na titizlikle saygı gösterip her türlü imtiyaza karşı çık”maktadır. “Türkiye’nin toprak bütünlüğü içindeki iktisadî hayatın bütünleştirilmesi(nin) emekçi sınıfların yararına olaca”ğı düşünülmekte ve TDY’de “Kürt emekçilerinin sınıfsal çıkarları da ancak Türkiye halkının ortak mücadelesi ile sağlanabilir.” sonucuna varılmaktadır.
Soruna Türkiye Halki olarak kabul ettikleri tüm uluslardan devrimci sınıf ve tabakaların çıkarları ve ortak savaşımının oluşturulması temelinde bakılmakta; çözüm önerisi ise şöyle ifade edilmektedir:Türkiye’deki tüm emekçilerin çıkarlarına en uygun çözüm yolu da bölgesel özerklik olacaktır. Bölgesel özerkliğin sınırlarını ve kapsamını da ancak aynı sosyal ve iktisadî yaşantıya sahip olan halkların kendileri tayin eder. Biz, bu özerklikte titizlikle Türkiye’de uluslararası (sosyalist) kültürün ve iktisadî yapının korunmasına çalışmalıyız. Çalışmalıyız, çünkü sosyalist, uluslararası kültür ve iktisadî ilişkiler bütün çalışan sınıf ve tabakaların çıkarınadır." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
HÜSEYİN İNAN YAZILARI TÜRKİYE DEVRİMİNİN YOLU
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ATA-GENÇ :: DEVRİMCİ BİLGİLER :: Hüseyin İnan-
Buraya geçin: